Özel Beyaz Bireysel Gelişim ve Aile Danışma Merkezi - 0212 231 6112 / 0532 201 4180

 

 

          Bir yolda araba kullandığınızı düşünelim. Kendi şeridinizi takip ederken önünüzdeki arabanın sola sinyal verdiğini gördünüz. Aklınızdan neler geçer? Sola dönmek istediğini ya da sizin kullandığınız şeride geçmek istediğini varsayabilirsiniz. Buna karşılık siz de frene basma ve yavaşlama ihtiyacı duyabilirsiniz. Aslında günlük hayatımızda, ilişkilerimizde de benzer bir deneyimi yaşıyoruz. Başkasının davranışlarını gözlemliyor, davranışlarının arkasında yatan zihinsel süreçlere dair varsayımlarda bulunuyor ve ona göre karşılığında nasıl tepki vereceğimizi belirliyoruz. Literatür bu zihinsel aktiviteye yansıtıcı işleyiş olarak da bilinen zihinselleştirme adını koyuyor. Zihinselleştirme kapasitemiz, günlük yaşamımızda, çevremizde ve kendi iç dünyamızda neler olup bittiğini anlamamızda bize yardımcı oluyor. Örneğin; günlük hayatımızda yaşadığımız olaylarda kendimize birçok soru sorarken bulabiliriz kendimizi: “Şu anda aklımdan neler geçiyor?”, “Ne hissediyorum?”, “Ne düşünüyorum?”, “Belli zamanlarda neden kendimi aynı durumların içinde buluyorum?” vb. Aynı şekilde çevremizdeki kişilere dair de benzer soruları sorduğumuz olur. Bunu bazen bilinçli bazen de bilinçsiz bir şekilde yapabiliriz. Bu düşünme şeklimiz, kendimizi daha iyi anlamamızda ve çevremizdekilerin davranışlarının altında yatan nedenlere dair çıkarım yapmamızda bize yardımcı olur. Örneğin; çocuğunuzu ağlarken gördüğünüzde onun bir şeye üzüldüğünü varsayabilirsiniz. Aynı zamanda sürekli yanlış yola saptığınızı fark ettiğinizde zihninizin dalgın olduğunu ve yola odaklanmakta zorlandığınızı düşünebilirsiniz. Bu çıkarımlar; başkalarının duygu, düşünce, istek ve niyetlerini anlamamızda yardımcı olduğu gibi bizim de belli davranışlar karşısında nasıl tepkiler vereceğimize karar vermemizde yol gösterici olur.

 

Zihinselleştirme, Zihin Okumadır Denilebilir Mi?

Zihinselleştirme kendi içinde bir bilinmezliği de barındırır. Örneğin; başkasının aklından geçenlere dair varsayımlarda bulunduğumuzda, onun zihninden tam olarak ne geçtiğini bilmemiz pek mümkün değildir. Tahmin edebiliriz, hayal edebiliriz ya da varsayımlarda bulunabiliriz. Fikir yürütmelerimiz doğru çıkabildiği gibi yanlış da çıkabilir. Bu durum bize bir olay karşısında başkalarından farklı düşüncelerimizin, duygularımızın ve inançlarımızın olabildiğini gösterir.

Zihinselleştirme kapasitemizi etkileyen durumlar var mıdır?

Her an zihinselleştirme kapasitemizi etkili bir şekilde kullanamayız. Özellikle yoğun duygular yaşadığımız zamanlarda (mesela çok kızdığımızda, öfkelendiğimizde, kaygılandığımızda veya korktuğumuzda) ya da duygusal olarak çok düşük hissettiğimizde (mesela çok üzgün olduğumuzda) zihinselleştirme kapasitemiz düşebilir ve hem kendimizin hem de çevremizdekilerin davranışları altındaki zihin durumlarını (duygu, düşünce, niyet gibi) anlamamızın önüne geçebilir. Örneğin; çocuğunuzu defalarca uyarmanıza rağmen ödev yapmayıp başka şeylerle ilgilendiğinde bir ebeveyn olarak kızgın hissedebilirsiniz. Bu kızgınlık belli bir düzeye ulaştığında çocuğunuzun neden ödev yapmadığına dair çıkarımlar yapmak zorlaşabilir. Belki çocuğunuz ödev yaparken çok zorlanıyor ve bilmediği konular karşısında yetersiz hissediyor olabilir. Bu duygulardan kaçınmak için ödev yapmayı geciktiriyor ve onu mutlu eden başka bir şey ile ilgilenmek istiyor olabilir. Fakat, ebeveyn olarak kâle alınmıyor olmak, duyulmuyor ve sürekli uyarmaktan yorulmuş olmak kızgın hissetmenize sebep olabilir.  Belki de onun hissettiklerinden, düşündüklerinden daha farklı bir çıkarım yaparken bulabilirsiniz kendinizi. Örneğin; “beni yormak için böyle yapıyor” diye düşünebilirsiniz. Böyle bir durumda iki taraf da kendini anlaşılmamış hissedebilir. Bu örnekte de olduğu gibi bir olay karşısında olayı deneyimleyenlerin farklı zihin durumlarına sahip olduklarını görebiliriz. Tabii ki tam olarak ne olduğunu ve çocuğunuzun aklından neler geçtiğini tam olarak anlamamız ya da zihin okumamız pek de mümkün değil ama onun ne deneyimlemiş olabileceğini düşünmek ve kendi düşüncelerimizi, duygularımızı ve niyetlerimizi onunkilerden ayırmak onunla daha sağlıklı ilişki kurmanızda yardımcı olacaktır.

Zihinselleştirme kapasitesi nasıl gelişir?

Bakım veren ve bebek arasındaki güvenli bağ ve güven duygusu bebeğin zihinselleştirme kapasitesinin olumlu yönde gelişmesinde büyük bir öneme sahiptir. Bakım verenin, bebeğin zihninden geçenleri hem sözel olmayan (mimikler, vücut dili) hem de sözel yollarla bebeğe yansıttığında bebek kendi duygu, düşünce ve isteklerini tanımaya başlar. Örneğin; bebeğin ağladığını duyup yanına giden anne “sanırım karnın açıktı, hadi gel seni doyuralım” dediğinde bebek fiziksel olarak hissettiği durumun altındaki açlık hissini tanımaya başlar. Bir başka deyiş ile, zihinselleştirme kapasitesi ilişki içinde gelişir. Anlamlandırmakta zorlandığımız, bize karmaşık gelen duygularımızı düzenleyen ve bize geri yansıtan bir ilişki içinde zihinselleştirme kapasitemiz zenginleşir. Böylece hem kendi hem de başkalarının zihin durumlarına açık olan biri daha sağlıklı ilişkiler kurabilir.

Zihinselleştirmenin Faydaları Nelerdir?

  • Kişilerin kendine saygı duymasını sağlar.
  • Duyguları ile baş etmesinde yardımcı olur.
  • İyi bir psikolojik ruh sağlığını olanaklı kılar.
  • Sağlıklı ilişkiler kurmakta yardımcı olur.
  • Benlik algısının oluşumunu olumlu yönde etkiler.
  • Güvenli ilişkiler kurmasını sağlar.
  • Dürtü kontrolünde yardımcı olur.
  • Davranışsal problemler ile baş etmede yardımcı olur.

 

 

Kaynakça:

  • Allen, J. G., Fonagy, P., & Bateman, A. W. (2008). Mentalizing in clinical practice. American Psychiatric Pub.
  • Bateman, A. W., & Fonagy, P. E. (2012). Handbook of mentalizing in mental health practice. American Psychiatric Publishing, Inc.
  • Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E., & Target, M. (2002a). Affect regulation, mentalization and the development of the self. New York: Other Press.
  • Slade, A. (2005). Parental reflective functioning: An introduction. Attachment and Human Development, 7(3), 269–281. https://doi.org/10.1080/14616730500245906
  • Fonagy, P., & Target, M. (1997). Attachment and reflective function: Their role in self-organization. Development and Psychopathology, 9(4), 679–700. https://doi.org/10.1017/s0954579497001399